Wednesday 27 November 2013

Var mı ondan?

Sigara molasından içeriye girdiğimde Chris'i bilgisayarın başında adımı hecelerken buldum: "Direeen Kaaahrimaaan".
Bütün günü ben şu 2 aylık tatilim boyunca (kıskanma Olric) kendimi eyleyecek birşeyler bulayım diye "Gönüllü Belediye İşleri" falan taramakla geçirmişti bilgisayar başında.
"Ne yapıyorsun?" dedim, "Adımı duydum."
"Seni Daily Telegraph'ın arkadaşlık sitesine kaydetmeye çalışıyorum.", dedi.
"Arkadaşlık, yani sevgililik gibi mi?" dedim, "Aynen öyle", dedi. Dibim düşmüştü.
Hayatım boyunca en aşağıladığım şey başıma geliyordu, üstelik Daily Telegraph. "Sağcıdır o pezevenklerin hepsi", diyebildim anca. "Kıçını kaldır da The Guardian'a yazıl o zaman", dedi bana.
Kendime bir bira açtım. Chris hala "sıfır dokuuuz sıfır dokuuz bin dokuz yüz yetmiş dokuuz", diye devam ediyordu. Olabildiğince ilgilenmemeye çalıştım.
Ama sonra birbirini takip eden sorularına kayıtsız kalamadım: "Saçları? Sarışın mı istersin, açık sarışın mı, kızıl mı siyah mı yoksa siyaha çalan koyu kahverengi mi? Peki ya vücudu? Zayıf mı olsun, bayağı çiroz mu, yoksa şöyle dikdörtgen, kallavi birşey mi istersin? Peki Tanrıya inansın mı? Ben sana agnostic diyorum, o nasıl olsun? Yoksa ateisti mi tercih edersin? Tabii ki ateisti tercih edersin.", vs.
Ve ben dostlarım, bu muhabbetin nihayetinde, birayı bitirmiş, üçüncüyü açmış, Chris'i mutfağa çorba yapmaya göndermiş, bizzat şahsım bilgisayara el koymuş, yalnızca best seller okuyan, meraklı , hayatı daşşaklarından yakalamayı seven, ve bilinen düzenli geliri olmayıp haftanın her günü içen bir ateist anarşist olarak büyük beklentiler içerisinde formu doldurup gönderdim. Chris'in "Hadi bakalım, sırada The Independent var", salvosunu duymazdan geldim, ekrana kilitlenmiş vaziyette o kızıl saçlı İngiliz Kürdü kuantum uzmanının bana mail atmasını bekliyorum. Hayat her yerde komik ve güzel, sizlere Truro'lardan kokulu öpücüklerimi yolluyorum.